Close

Balçiçek İlter: Kadınların kafasını değil erkeklerin kafasını değiştirmemiz lazım

Ferit Ömeroğlu/ eniyikadin.com

TV ekranlarının en başarılı sunucularından biriydi Balçiçek İlter. Balçiçek Hanım’a göre  habercilik giderek zorlaşmaya ve tükenmeye başlamış, bu uzun yolculuk onun için bitmişti. Ne yapacağı merak edilirken Star TV’de Olay Yeri isminde gündüz kuşağı programlarına başladı. Yine haber vardı işin içinde ama bu sefer 3. Sayfa haberleriydi. Kriminale dönmüştü. 45 olayı aydınlığa kavuşturduklarını anlattı. Ama orada da acılara ve adaletsizliklere karşı elinden gelenlerin, sorunları çözmeye yetmediğini söyledi. Değişim hayallerini konuştuk. Haberciliği, medyayı, hukuku konuştuk. Hayatın içinden girdik, evinin mutfağından çıktık. Büyük bir samimiyetle, kaygı ve “acaba” taşımadan yanıtladı tüm soruları… Yayınlamadan önce göz atmak ister misiniz? Diye sordum. “Hiç gerek yok. İstediğin gibi…” dedi.

İşte birbirinden çarpıcı açıklamalar, düşündürücü başlıklar ile akıp giden sohbetimiz sizlerle…

“BİR ŞEYLER DEĞİŞTİRMEYİ ÇOK HAYAL ETTİM AMA HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİREMEDİM”

Ferit Ömeroğlu: Gazeteciliğe adım attığınızda yaşınız 17. Genç yaşta grup koordinatörlüğü, Ankara temsilciliği… 7 yıl Başkent’te yaşadınız, siyaseti kokladınız. 29 yaşınızda Sabah Gazetesi’nin ilk kadın yazı işleri müdürü oldunuz.  Sizdekiler tutku muydu, ideal miydi, zaruret miydi?

Balçiçek İlter: Çok teşekkür ederim. Bir yandan aman tanrım ben neymişim diye düşündüm. Şimdiki aklım olsa o genç yaşta o konumları kabul etmezdim. Çünkü hakikaten deli işi baktığım zaman… Kanının deli aktığı dönemler ve her şeyi yapabilirim diye düşünüyorsun. Fakat hayatından çok şey götürebiliyor işler. Ben bir şeyleri değiştirebileceğime çok inandım gazetecilikte… O yüzden kabul ettim o güzel görevleri, sorumlulukları… Ama hiçbir şeyi değiştiremedim maalesef. Çünkü medya yokuş aşağı gitti. Gazetecilik hep hayalimdi. Aslında gazeteciliğin yanında yazarlıkta hayalimdi. Benim büyük babam Yazar Şahap Sıtkı rahmetli… O’nun yanında büyüdüm, yetiştim. Dolayısıyla hep bir hayalim vardı: “yazmak” gibi… Bundan sonra becereceğim belki… Bir kitap hazırlığım var. Gazetecilikte ise bu merak güdümü didiklemek istedim. O merak beni hep besledi, buralara getirdi.

Merak devam ediyor mu?

Tabi… Etmez mi, o merak hep devam edecek.

“BUGÜN MEDYA ÇÖKMÜŞ DURUMDA”

Sektörde yer alabilmenin, gazeteci olabilmenin (istihdam edilme anlamında) zor olduğunu kabul edersek, bir kadın olarak bu durumun daha zor olduğunu da kabul eder misiniz? Şayet öyleyse, bu satırları okuyacak belki binlerce genç iletişimci kadınlara Balçiçek İlter ne iletmek ister? Onları neler bekliyor, Onlar neleri yapmamalı?

Ben kadın-erkek ayrımı yapmayı sevmiyorum aslında… Kadınlarla çalışmayı daha çok tercih ettim meslek yaşamım boyunca onu da söyleyeyim. Ama neden? Onların daha çok çözüm odaklı olduğunu, problemlerle başa çıkabildiğini ve daha pratik olduğunu gördüm. Kadın oldukları için değil sadece… Erkek ya da kadın bulunduğu pozisyonu hak ediyorsa oraya gelebilmeli. Maalesef medyada kadınlar o konumları hak etmelerine rağmen o konumlar verilmiyor. Ben 2 yıl neredeyse üstüne para vererek çalıştım mesleğe başladığımda. Staj adı altında seni bedavaya çalıştırırlardı sen de çok mutlu olurdun. Ben de bundan yılmadım. Her şeyi yaptım diyebilirim. Arşivcilikle başladım. Gazeteler gelirdi. Onları keserdim, saatler sürerdi. Bana çok şey kattı. Başkalarının içeriklerinin deşifresini yaptım sabahlara kadar. Sen haberi hazırlıyorsun ama O’nun imzasıyla yayınlanıyor. Büyük sıkıntılar ama bana çok şey kattı, öğretti. Ama sonrasında ben röportör olunca kimseye deşifremi yaptırmadım. Çünkü yapanın bundan nefret ettiğini biliyorum ve de kendi deşifreni kendin yapman gerekiyor. Medya kadınları belli yerlere oturttuğunu düşünüyor ama maalesef bugün baktığımız zaman icracı konuma kadınları koymayı tercih etmiyor. Bugün medya çökmüş durumda. İlk kadın Yazı İşleri Müdürü idim Sabah’ın. Dış Haberler Müdürümüz kadındı, Ankara Temsilcimiz kadındı, Yayın Koordinatörümüz Kadındı. Müthiş dönemdi. Şimdi hiçbiri yok. Bitti. TMSF Sabah Grubuna el koyduğunda ilk işten çıkarılan kadındı. İletişim öğrencilerine verilebilecek bir mesaj varsa; olumsuzluklardansa “nasıl farklılaşabilirim?” sorusuna yoğunlaşmalılar. O kadar zeki, çalışkan gençler var. Tamam var ama üzerine ne koyacaksın? Buna yoğunlaşacaksın.

Soru sorabilmeyi nerede öğrendiniz?

Bence bütün bu tecrübelerden öğrendim. Staj döneminde öğrendim. ODTÜ Psikoloji mezunuyum. Orada öğrendim. Esasen o kadar çok insana soru sordum ki, sizi buldum size de sorarım. Bu bir merak güdüsü gerçekten. Zamanla gelişti diyebilirim.

“HABERDE ASLINDA UZUN ZAMANDIR YOL BİTTİ AMA BEN DE UZATMALARA OYNADIM”

“Bu arada çok kıymetli başka teklifleri geri çevirdiğim için de ne olur kusura bakmayın, içinde rahat edemeyeceğim hiç bir projede yokum, ekranda gözükeyim de ne olursa olsun diyenlerden olmadım. 27 yıllık habercilikten sonra işin içinde yine haberi barındıran bir gündüz kuşağına imza attım, başka işler zor bana, kumaş tutmaz” Bu açıklamayı okuduğumda aklıma vizyonun, ehliyet ve liyakatin çok yerinde olduğu bir karakter geliyor. Şaşkınlıkla karşılıyor insan. Burayı deşmek istiyorum biraz.

Bu benim. Demin bahsediyordun ya soru sorabilmeyi nerede öğrendin diye. Konuşurken şu geldi aklıma. Bilmem kaç yıl geçmiş. Ben “Pazartesi Sohbetleri” ile çok tanınıyorum. Herkes kapımda. “Alo” dememe gerek kalmıyor. Ama ben hala Playboy röportajları okuyordum. Dünyada biliyorsunuz Playboy röportajları en iyileridir. Şöyle ki, onlar Playboy dergisi olduğu için zannedilir ki erotik konuşuluyor hep. Hayır aslında. Onlar siyasetçilerle yaparlar. Başka isimlerle yaparlar ve sayfalarca sürer. Onları okuyordum. Benim derdim başkaları ile değildi. Kendim nasıl daha iyi olabilirim? Nasıl farklılaşabilirim. Buna yoğunlaşıp, bunun için çalışıyordum. Sonrasında yazılı basından zorla Televizyona geçtim diyebilirim. 2 tip Televizyoncu var diye düşünüyorum. İlki o kamerayı gördüğü zaman onunla adeta flört yaşayan, seven, mutlu olan… Diğeri de olmasa da olur diyenler… Ben galiba ikincisiydim. Hiç unutmuyorum ilk canlı yayınımda tavşanın ışığın karşısında durduğu gibiydim. Sonrasında dedimki normal yaşantımda, insanlarla sohbet ederken nasılsam öyle olmak zorundayım ve öyle başladı televizyon macerası… Ve televizyon ilginç bir yer. Ya seni çok seviyor ya da nefret ediyor. Çok ince bir çizgi. Çok güzel, alımlı, harika bir kadın olabilirsin. Televizyon seni sevebilir ya da tam tersi olabilir. Çok şükür beni sevdi. İzleyenler sevdi. Bunlar büyük avantajlar insan için. Sonrasında “ Söz Sende” programı başladı.  Sonra o dönem “karşıt görüş” programımız vardı. Efsanevi bir programdı bence. Mesela İhsan Eliaçık ile Erol Yarar’ı bir araya getirip İslam’daki eşitliği filan konuşabiliyorduk. Düşünsene İhsan Eliaçık’ı ilk Televizyona çıkaran benim. Bugün geldiği noktaya bak. Yani karşıt görüş yapılabiliyordu o zaman. Sansür yoktu. Sonrasında hiç istememe rağmen anchor tecrübem oldu. Ama bir süre sonra haberde yol bitti. Haberde aslında uzun zamandır yol bitti ama bende uzatmalara oynadım. Ekranda mutlaka olayım diye bir kaygım hiç olmadı. Uzun zamandır ekranda olduğum için sektördeki insanları, magazinci arkadaşları, fotoğrafçıları iyi tanıyorum. Karşılaşınca onlara “çocuklar beni çekmeyeceksiniz değil mi?” diyorum. Çünkü bundan beslenmiyorum. Belki hata çünkü bir selebriti olma, markaya oynama başkalarının tercihi olabilir ama benim tercihim olmadı.

İnsanın aklına şu soru geliyor hemen: Mesleği nerede öğrendiniz? Sorumu mazur görün ama sizi dinledikçe konu derinleşiyor ve bazı soruların cevaplarını net almak istiyor insan. Mesleği öğrenmişsiniz. Nereden?

Şöyle düşün. 14 Yaşındaydım. Mütercim Tercümanlık yapıyordum. O dönem Cosmopolitan dergisinde yazılar yazmaya ve çeviriler yapmaya başlamıştım. Aktüel dergisinde muhabirlik yapıyordum lise son sınıfta. Yani nerede öğrendim mesleği sence? (gülüyor)

Dünyayı global bazda okuyabilen, takip edebilen bir gazetecisiniz. İç ve dış basını sentezlediğinizde gördüğünüz yapısal farklılıklar neler?

O konuda da bize çok büyük haksızlık etmek istemiyorum. Çünkü dış basınında bizden çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Çok gündemde olan “sarı yelekliler” protestolarında basının nasıl bittiğini gördük Avrupa’da. Canlı yayın bile yapılmadı. Oraya katılanlar canlı yayınla çektiler vs. vs. Bundan önce Ortadoğu’da yaşananları El Cezire olmasaydı bütün dünya kapalıydı olaylara. Burada olan herhangi protestolarda oradaki basının nasıl aslan kesildiğini gördük, görüyoruz. Dünyanın içinden geçtiği o yozlaşma bize ancak geldi. Tabi ki yavaş yavaş geliyor. İngiltere’de aynı örnekleri yaşandı, medya çöktü. Amerika’da olan biten ortada… Trump’ın CNN muhabirine cevap vermesi CNN’inde susması. Hiçbir farkı yok. Bu yüzden de ben dijitale çok inanıyorum. Bloklara çok inanıyorum. Sosyal medyaya çok inanıyorum ama güzel de filtreden geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü orası da çok yalan yanlış içeriklerle dolu olabiliyor.

Aslında yukarıda bu sorunun cevabını da verdiniz ancak biraz sıkıştırmak istiyorum açıkçası… Ana akımda uzun yıllar haberin nabzını tuttunuz. Neyi değiştirdi Balçiçek İlter? Ve Balçiçek İlter’de neler değişti?

Bir şeyleri değiştirdim demek iddialı olur. Değiştirmek için yola çıktım ve hayallerim vardı. Ama en azından şunu söyleyebilirim. 8 sene yazı işleri masasında Sabah Gazetesi’nde büyük mücadele verdim. Kadına bakış açısının, kadına karşı o dilin değişmesine ufakta olsa katkı sağladım diye düşünüyorum o dönem kendi gazetemde.

“BİLEREK VE İSTEYEREK KİMSEYE ZARAR VERMEDİM”

 

Aralıklarla hafızanıza döndüğünüzde zihninizi meşgul edip “Ah! Balçiçek…” dediğiniz mesleki bir anı var mı paylaşabileceğiniz?

Hiç keşke demedim. Üreten insanın çok hata yaptığına inanırım. Çok hata yapılır ama önemli olan kötü niyet olmaması. Özür dilemeyi bilmekte erdemdir. Bilerek ve isteyerek kimseye zarar vermedim gazeteciliğimde… Hata yaptığımı düşündüğüm tabi ki olmuştur ama bilerek ve isteyerek zarar verdiğimi düşünmüyorum.

“YAKINDA TOPLUMDA BİR SOSYAL PATLAMA MEYDANA GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”

Olay Yeri programınıza dönmek istiyorum. Uzun yıllar habercilikten sonra kriminale döndünüz. Size kattığını düşündüğünüz en kıymetli deneyimleri bizimle paylaşır mısınız?

Olay yerine geçmek iki şey öğretti. Biri zaten haber. 3. Sayfa haberleri yani… 3. Sayfa haberleri demek bütün memleket demek aslında. Halkı oradan anlayabilirsiniz, hissedebilirsiniz. Bunu yöneticiliğimde de çok gördüm. Cinayet mi artıyor, tecavüz mü oluyor. Memleketten kopuşlar orada yaşanır aslında. Bir sosyal patlama oradan gelirki geleceğine inanıyorum yakın zamanda. Hiç düşünmüyordum aslında böyle bir programı. Biraz işin içinde buldum kendimi. 4 aylık sözleşmeye imza atmıştım ama söz verdim mi bitireyim düşüncesi olunca bir de reytingler iyiydi. Devam eden davalarda vardı. Onlarında peşini bırakmamak için Haziran’a kadar bütün sezonu tamamladım. Ama bir daha yapmayacağımı biliyordum.  Şöyle ki çok mücadele verip, çok üzüldüm bir kere. Sözleşmemde para pul konuşmadım. Sadece kurgu olmayacak dedim yapımcıya. Sonra baktım ki kurguya ihtiyaç yok Türkiye’de… Çünkü bu olaylar gerçek ve düşündüğümüzün ve hayalimizin ötesinde noktada. Çok üzüldüm. O kayıp kızlarımıza çok üzüldüm. İnsanların o çaresizliğine üzüldüm ve o yüzden sosyal patlama oradan gelecek diyorum. Adaletin olmadığını bir kez daha gördük. Biz yıllarca sırça köşklerimizde yaşayıp “düşünce özgürlüğü” , “sesimizi çıkaralım” , “insan hakları” demişiz ama asıl bu kesimin adaletsizliğe karşı duruşuna yanında olamamışız. Nasıl olamamışız? Kızı kayıp, gelmiyor adalet. Cinayeti ortaya çıkardık. Kimin öldürdüğü belli ama o adalet gelmedi. Çünkü hukuk işlemiyor Türkiye’de… Bir kız mesela gencecik. 14 yaşında. Kaçırılıyor. 3 adam tarafından 25 gün bir yerde tutuluyor. Annesi programımda ağlıyor. 8 yıl olmuş. Adamlar serbest. Çünkü ceset yok ortada.

“HUKUKTA, ADALETTE PROBLEM VAR”
Biliniyor yani kimin yaptığı?

Tabi… Düşünsene 40 gün boyunca 14 yaşındaki bir çocuğu evinde tutuyorsun sonra gitti evimden diyorsun. Tecavüz ettiğini kabul ediyorsun. Beraber olduğunu kabul ediyorsun. Emniyet güçleri çok iyi çalışıyor. Hukukta problem var. Adalette problem var. Adalet herkese lazım ama çoluğunu çocuğunu kaybedene gelmezse bir süre sonra oradan bir şey kopar.

Farklı bir noktaya değiniyorsunuz. Sosyal patlama yaşanacağını düşündüğünüzü söylüyorsunuz. Öğrenilmiş, kabul edilmiş çaresizlik olamaz mı bu peki? Böyle kabullenilmişse nasıl yaşanabilirki sosyal patlama?

Kabullenemezsin. Bu insanlar kendilerini meclisin önünde yakmaya çalıştı. Hiçbir yerde haber olmuyor. Tamam 45 tane kayıp bulduk. Harika ama sistemi oturtmak gerekiyor. O kızlar yeniden kaçarsa ne olacak? Başka bir sosyal sorumluluk projesinden bahsediyorum.

Yani içinde STK’ların, pek çok kurumun olduğu ortak çalışmalar olmalı mı diyorsunuz?

Balçiçek İlter: Hepsi olmalı. Ben Aile Bakanlığını buna ikna edemedim mesela. Bir süre sonra sen o televizyondaki figür oluyorsun. Ben figür olmak istemiyorum. Eğer gerçekten bir şeyler yapabiliyorsam işin içinde olmak istiyorum. O yüzden de bu formata devam etmek istemiyorum. İnsanı eğlendirmek için oradasındır mesela o konuma bürünürsün ve devam edersin. Ben ne için oradayım ama? Bir şekilde insanların yaralarına gark olmak için oradasın. O gelmiyor bir süre sonra ne olacak? Ben sürekli ondan beslenerek devam edemem çok zor.

Yani elinizden geleni yaptığınızı düşünmeniz sorunları çözmeye yetmediği için size yeterli gelmiyor?

Evet, gelmiyor. Bunu söylediğim için çok utanıyorum memleketim adına ama evet yeterli gelmiyor.

“15 TEMMUZ İLE İLGİLİ “ÇOCUK GÖZÜYLE DARBE” KONULU BELGESEL HAZIRLADIM”


Oldukça yıpratıcı gerçekler. Paylaşımlarınız için çok teşekkürler. Diğer soruya geçeyim. Balçiçek İlter’i ileride başka iş alanlarında görebilir miyiz, aslında şunu da yapabilirim dediği meslek alanları var mı ?

Aslında 2 yıldır yapıyorum. Şöyle ki 2 yıldır yapım ve reklam şirketimiz var. Bu hep B planımızdı. 3 kadın ortak kurduk bu şirketi. Hepimizin ayrı ayrı işleri var. Aile belgeselleri çekiyorum. Markaların belgesellerini çekiyorum ve çok seviyorum bunu yapmayı… Çünkü insan hikayelerini çok sevmişimdir. Röportaj yaparken de çok sevmişimdir. Şimdiye kadar 3 aile belgeseli çektik. Televizyonda filan yayınlanmıyor. Bu aileler birbirlerine kitap hediye etmek yerine belgesel hediye ediyorlar. Bu da benim işime geliyor.  Bunun dışında da çalışmalarımız oldu, oluyor. Mesela bir belediye benden 15 Temmuz ile ilgili belgesel istedi. Ama o kadar çok 15 Temmuz güzellemesi var ki etrafta ne yapabilirim diye düşündüm. Çocuk gözüyle darbe belgeseli hazırladım. Bütün çocuklara gittim. Çocuklar ne düşünüyor acaba, darbe ne demek? O kadar güzel bir iş çıktı ki ortaya. “Vurmak” diyor mesela. Bak diyor. Darbe yaptım birine. Bunu mesela 15 Temmuz’da gösterdiler meydanda. Bir taraftan sosyal sorumluluk projeleri yapıyoruz. Hepimizin sağlık elçileri diye müthiş bir proje başlattık. Bütün Anadolu’yu geziyoruz. Gönüllü ünlü birisi oluyor. Doktorlarımız oluyor. Halka evin nasıl sağlık elçisi olduğuna dair mini bir kapsül eğitim veriyoruz. Devam ediyor yani çalışmalar bir şekilde…

Sizin gibi insanlarda çıkmaz sokak olmuyor değil mi hayatın herhangi bir evresinde?

Bilmiyorum. Zor bir soru o. Ben bekar bir anneyim. İkizlerim var. Çıkmaz sokaklar çok aslında ama yok gibi davranıyoruz.

“SURVİVOR İZLEMEK BANA BİR ŞEY KATMIYOR”


Merak edilen sorulardan biri de: kendi mecranızı oluşturup (Youtube kanalı olabilir) habere devam etmeyi düşündünüz mü, düşünüyor musunuz?

 Hayır. Düşünmüyorum. Hayatımda haber istemiyorum. (Gülüyor) Daha komik bir şey söyleyeyim mi sana? Televizyonculuğumdan beri salonumda hiç televizyon yoktur. Odamda var onu da çocuklarla sadece “ Netflix “ izlemek için kullanıyoruz. Ne hoş değil mi? Televizyoncu olan duymasın. (Gülüyor)

Artık gelenekselin giderek tükendiği bir gerçek…

Yani bana bir şey vermiyor. Survivor izlemek bana bir şey katmıyor. İhtiyacım bu değil. Haber hiç değil. Şöyle değil: artık nasıl haberlerin yapıldığını, ciğerlerini biliyorum. Şimdi bu açıklamayı yaptılar ardından bu son dakika gelir sonra da bu olur diye önceden biliyorsun zaten.  Marmara Üniversitesi’nde, Bahçeşehir Üniversitesi’nde dersler verdim. O dönemler gazeteleri  öğrencilerin önüne koyardık. Gazetelerin isimlerini kapatırdık. Manşetleri gösterip, “bu haber hangi gazetenin bulun bakalım” diye uygulama yapardık.

“BENİM TAKİP ETTİĞİM GAZETECİLERİN HEPSİ İŞSİZ ŞU ANDA”

Hemen sorayım. Haberin içinden gelen bir gazeteci olarak dışarıdan bir gözle takip ettiğiniz gazeteciler, köşe yazarları var mı, kimler? Bununla birlikte habere nasıl ulaşıyorsunuz? Sosyal medya, Televizyon, Gazete…

Benim okuduğum köşe yazarları, gazetecilerin hepsi işsiz. Çokta can arkadaşlarım. Onların blogları üzerinden ya da Twitter hesaplarından ya da akşam sohbetlerinde buluştuğumuzda takip ediyorum.

Çok teşekkür ederiz. Bu da bizim son röportajımız olarak kayıtlara geçer herhalde. (gülüyor)

Nerede yayınlayacağınıza bağlı… (Gülüyor)

“ŞİMDİKİ AKLIM OLSA 5 ÇOCUK YAPARDIM”

Teğet bir geçiş yapmak istiyorum hemen. Anne olmanın yoğun meslek yaşamı olan kadınlar için değerini ve duygu tarifini yapabilir misiniz?

En zor soru bu. Dünyanın en güzel şeyi anne olmak. Ben çok şanslı bir insanım. Çok uzun süre anne olamadım. Sonrasında 2 tane geldi. 1 oğlum 1 kızım var. Şu anda çok arkadaşım onlar. Onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Şimdiki aklım olsa 5 çocuk yapardım. Hiçbir iş, kariyer anneliği etkilemez. Yeter ki siz ayaklarınızın üzerinde durabilen bir kadın olun. Benim avantajım geç anne olduğum için kariyerim belli bir noktadaydı ve kendi önceliklerimi belirleme lüksüm vardı. Bu önemli diye düşünüyorum.

 Evde vaktin nasıl geçtiğini soracağım ama öncesinde mutfakla aranız nasıl?

Mutfakla aram çok iyi. Çok güzel yemek yaparım.

 Aaa… Tam tersini düşünüyordum. (Gülüyor)

Yapamaz diye düşünüyordun değil mi? (Gülüyor) Çok severim. Çokta dinlendirir beni. Her zaman yapamıyorum kuşkusuz. Özellikle yapmaya gayret ediyorum çünkü çocuklarımın aklında “bu annemin yemeği” kalsın. Bu çok değerlidir. Mesela nedir annenin en iyi yaptığı yemek?

Köftesi ve böreği beni benden alır.

Bak mesela… O köftenin çok daha iyisini bir yerde yiyebilirsin ama o anneninki gibi olmaz. O psikolojik bir duygudur. Mutfak, anne, anne yemeği… Bu duyguları oturtmak istiyorum ki beni unutmasınlar. (Gülüyor)

“BİR ROMAN ÜZERİNE ÇALIŞIYORUM”

 Ev yaşamınız nasıl peki?

Çocuklarla arkadaş gibiyiz. Oyunlar oynarız. Yürüyüşlere çıkarız. En sevdiğimiz şömine başında keyif yapmak. Hikaye anlatırız. Mümkün olduğunca bilgisayardan uzak durmaya çalışırız. Bir de üçümüz çok güzel yorganın altına girer film seyrederiz. Benim kendime dair yaptığım bir kitap üzerine çalışıyorum. Bir roman üzerine çalışıyorum. En büyük hayalim o şu anda. Okumaları devam ediyor şu anda.

Ne güzel olur. İmza günlerini ardından yapacağınız söyleşileri, etkileşimleri hayal ettim bir an.

İnşallah bakalım. Kolay bir iş değil. Umarım olur.

MEDYADA UNUTAMADIĞIM İSİM “MEHMET ALİ BİRAND’TIR”

Yıllarca çok farklı isimler ile röportajlar yaptınız. Programlarınıza konuk aldınız. Aklınızda kalan çok isim olmuştur mutlaka ama bizimle paylaşabileceğiniz bir isim var mı? Unutmadığınız…

Medyadan söyleyeyim bir isim. “ Mehmet Ali Birand. “ O benim ağabeyimdi zaten. Çok şey öğrendim ondan. O medya için önemli bir figürdü diye düşünüyorum. Yanında çalışmadım ama o kadar çok şey kattı ki… Çok önemli pozisyonlara gelip starlaşmayan hala daha muhabir kalmayı başarabilen ender insanlardandı. 

“KADINLARIN KAFASINI DEĞİL ERKEKLERİN KAFASINI DEĞİŞTİRMEMİZ LAZIM”

Çok konuştuk ama genel anlamda sorayım. Bir kadın ataerkil bir toplumda hak ettiği noktalara ulaşabilmek için neler yapmalı sizce?

Özel bir şey yapması gerekmiyor diye düşünüyorum. Benim dönemime göre bu dönem daha kolay. Çünkü daha eşitlik var. Kadınların kafasını değil erkeklerin kafasını değiştirmemiz lazım.

Kızmayın ama feminist bir bakış açınız olabilir mi?

Şöyle düşün. Biz seninle aynı pozisyondayız ama ben senden daha az maaş alıyorum. Bu kabul edilemez. Buna karşıyım. Bu feminizm ise evet feministim diyebilirsin. Kadın ile erkek eşittir diyemem. Fizyolojik olarak bu mümkün değildir. Ama kadın ile erkeğin eşit şartlara sahiptir. Bunun üzerine tanımam.

scroll to top