İçindekiler
Kendisine sorduğum ilk sorunun girişi haberin giriş yazısı olsun istedim. Soru şöyle başlıyor: İnsan karşısında bir ömür, bir insan hikayesi, bir derinlik görünce merakları da farklı olabiliyor. Hayat -hikayenize baktığımızda voleyboldan, piyanoya; müzikten, sanata her şey var. Benim ilk merakım yani aslında ilk sorum şu olacak: “Neden eksik kaldı?”
Türk sinema, tiyatro ve ses sanatçısı kıymetli değerimiz Işıl Yücesoy bu bölümde konuğumuz oldu. Hikayesi içerisinde derinlikler keşfedip, o keşifleri dinleyip sizlere aktarmak istedik.
Büyük bir zarafetle yanıtlayıp, içtenlikle cevaplar verdi Işıl Hanım.
İşte satır başları;
Ferit ÖMEROĞLU / ÖZEL HABER
[email protected]
“ÇAMURA ATLAMAK VE O ÇAMURDAN MÜMKÜN OLDUĞUNCA AZ YARA ALARAK ÇIKMAYI BECEREBİLMEK ASIL MARİFET”
Ferit ÖMEROĞLU: İnsan karşısında bir ömür, bir insan hikayesi, bir derinlik görünce merakları da farklı olabiliyor. Hayat -hikayenize baktığımızda voleyboldan, piyanoya; müzikten, sanata her şey var. Benim ilk merakım yani aslında ilk sorum şu olacak: “Neden eksik kaldı?” Yaşamınızda geriye dönüp bir bakar mısınız? Sizce eksik kalan şeyler oldu mu? Paylaşmak ister misiniz?
Işıl YÜCESOY: Gerçekten öyle… Siz bu soruyu sorunca bende ister istemez düşündüm. Ne kadar uzun yıllar… Başarılar, başarısızlıklar, yorgunluklar, sevinçler, heyecanlar… Duyguların hangisini sayayım? Dün gibi geliveren ama sular seller gibi geçivermiş olan yıllar. Onlarca yıl…. Değdi mi? Değdi. Dolu dolu ve nasıl geçtiği anlaşılamayan yıllar… Galiba mesele labirentlere esir olmamak. Tek düze bir hayat yaşamamayı ilke edinmek. Merak etmek. Merak ettiğiniz şey üzerine gitmek ve başarısızlıktan korkmamak. Her başarısızlığın, eğer ders alınırsa sizi daha başarılı bir basamağa iteceğini umut etmek… Varabilme ihtimali olan kulvarları çeşitli tutmaya çalışmak ve bu farklı yollarda yürümekten korkmamak. İşte benim hayat felsefem. Önünüzde çamur dolu bir çukur olabilir. Etrafından dolaşmak size bir şey kazandırmaz. O çamura atlamak ve o çamurdan mümkün olduğunca az yara alarak çıkmayı becerebilmek asıl marifet… Oldu da yapamadınız. Fark etmez. Denediniz. Yarın öbür gün keşke şunu yapsaydım demezsiniz. Neler mi eksik kaldı? Çok şey… Hayal edip de yapamadığım çok şey… Öylesi uçsuz bucaksız bir şey ki yaşam iki üç şeye dokunup size mal edebiliyorsanız ne mutlu…

ŞAİRİN DEDİĞİ GİBİ “HERKESİN BİR ODASI EKSİK”
Sizinle iletişim kurmadan önce, geçmişinizi ve sırrınızı size sormadan kendim keşfetmek istedim. Biraz tarayınca, sizinle ilgili satırlara ulaşınca insan sizden çok kendini sorguluyor aslında… “Bir ömre bu kadar şey sığar mı Ferit?” dedim kendime… Ben bunu sorarken, siz bunu gerçekleştirmiş olmanın hakikatini yaşıyorsunuz. Soruya geleyim: Mutlu musunuz?
Çok mutluyum. Her şeye şükrederek. Verilene de alınana da… Ama bir gerçek var. Şairin dediği gibi “Herkesin bir odası eksik”
1969 yılında devlet tiyatrosuna başlıyorsunuz. Bugün yıl 2019! Şöyle gözlerinizi kapayıp, kendinizle bir yolculuğa çıksanız kısa bir süre… Zihninizde bu zaman yolculuğu size neler söylerdi? Ne hissederdiniz?
Yıllar bazen insanın anılarının üstüne toz bulutu gibi, bir afat gibi çöker. Bazılarını bir kelimeyle ya da bir fotoğraf karesiyle hatırlarsınız. Bazılarını hatırlar ama unutmak istesiniz. Bazıları büyük bir acıyla çöker yüreğinize. İnsanın kendi kendine, yüz yüze kaldığı zaman dilimleri vardır. O zaman dilimleri yalan söylemez tüm gerçeği haykırır yüzünüze. İşte böyle anlardan eğilip bükülmeden çıkarsanız yarına daha emin daha kararlı yürümeye başlarsınız. Daha başka daha yeni anılar biriktirmeye hazırsınızdır artık…
“HİÇBİR ZAMAN HİÇBİR ŞEY İÇİN KEŞKE DEMEDİM”
Ödüller, plaklar, albümler, dizi-filmler, oyunlar… Bunların hiçbiri olmasaydı ama hayatımda keşke “şu” olsaydı dediğiniz bir keşkeniz var mı?
Bana inanın hayatta hiçbir zaman hiçbir şey için keşke demedim. Başıma gelen her türlü iyi ve tatsız şey benim kararlarımın sonuçlarıydı. Bazı şeylere üzülmedim mi? Çok. Ama keşke hiç demedim.

80’li yıllarda Fikret Hakan ile beraber Fikret Hakan & Işıl Yücesoy tiyatrosunu kurdunuz, aynı zamanda devlet tiyatrosu sanatçısıydınız. Devlet tiyatrosunda bir oyuncuyken sizi özel tiyatro kurmaya yönlendiren şey ne oldu?
Fikret Hakan&Işıl Yücesoy tiyatrosunu kurduğumuz zaman evet Devlet Tiyatrosu sanatçısıydım ama bir fiil orda çalışmıyordum. İstifa etmiştim. Hem de bayağı yıl geçmişti üstünden, 14-15 yıl gibi şimdi tam hatırlayamıyorum. Bu uzun yılların sonuna doğru kendimi bu kez de müzik labirentinin içinde buldum. Kulvar değiştirmek gerekirdi ve tekrar tiyatro yapmaya karar verdim. Sevgili Fikret tiyatro aşığı bir adamdı. Birlikte aynı yolu yürümeye karar verdik. Amacım kendimi göstererek ve hatırlatarak Devlet tiyatrolarına dönmekti. Bu dönüşte sayın Cüneyt Gökçer’in ve rejisörümüz (halam ) Devlet Tiyatrosu sanatçısı Muazzez KURDOĞLU’nun ardımda duruşlarını, desteklerini hayatım boyunca unutamam. Bu kurulan tiyatro beni tekrar yuvama döndürmeye neden oldu.
Bir ses yorumcusu olarak sahne almakla, tiyatroda bir oyunda şarkı söylemenin şüphesiz farklı duygu tarifleri vardır. Size en iyi hissettiren hangisi?
Aralarında duygu olarak hiç bir fark olduğunu sanmıyorum. Mekan, şartlar ve seyirci farkı var sadece. Tiyatro da dinlemeye ve izlemeye gelen seyirci konserlerde ya da gazinolarda da izlemeye ama daha çok eğlenmeye gelen seyirci… Sadece iki olayın konsepti ve uygulanışı birbirinden çok ayrı…. Hangisini daha çok seversiniz diye bir soruya da “Ben çocuklarımı ayıramam hepsi benim doğurduğum yavrularım “ derim.

“73 YAŞINDA OLAN BANA YAŞAMA SEVİNCİ VE UMUDU KATTI”
Müzik kariyerinize verdiğiniz 37 yıl aradan sonra “Zamansız” isimli bir albüm çıkardınız. Bu albümün bu kadar yıl sonra çıkmasını sağlayan neden spesifik bir hikayeyi mi anlatıyor? Paylaşabilir misiniz?
Kandırıldım??? Bütün mesele bu… Müzik kariyer danışmanım HAKAN EREN tarafından ikna edildim. Çok da iyi etti. Yepyeni bir ufuk, yepyeni bir seyirci kitlesi, yepyeni heyecanlar… 73 yaşında olan bana yaşama sevinci ve umudu kattı. Bu çalışma beni, epey yaş almış bir sanatçıyı ruhen epey gençleştirdi. Daha yapılacak şeyler var dedirtti. Daha ne isterim????
Bir sanatçı olarak müzik deneyiminiz, oyunculuğunuzu nasıl besliyor?
Bu iki olgu birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Zaman zaman yarıştılar. Bir devre biri öne geçti bir devre diğeri… Ama her ikisinde de hayat, günlük yaşam, gözlem ve duygular hep yol gösterici oldu.
Çok fiks bir soru olacak belki ama bazen soruların klasik olması değil, cevaplayan kişinin kim olduğu ve o sorunun muhatabı olup, olmadığı önemlidir diye düşünüyorum ve hemen soruyorum: Günümüz oyunculuklarını nasıl buluyorsunuz ve bilhassa bugünün tiyatro seyircisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yaşa gelmiş, çeşitli başarılar ve daha çok başarısızlıklar yaşamış bir sanatçının bu iyidir bu kötüdür diye bir yorum getirmesini asla etik bulmuyorum. Her sanatçı kendi devinimini yaşayıp yolunu bulacaktır. Onu seçip farklı kılacaksa halktır.

Kısa Kısa bölümümüz için hazırladıklarımız…
-Şu an televizyonda yayınlanan, severek izlediğiniz bir dizi var mı?
Dizi oyunculuğu da yaptığım İçin mümkün olduğunca gündemi takip etmeye çalışırım.
-Rol almaktan en keyif aldığınız tiyatro oyunu hangisiydi?
Arthur Miller’in “Orkestra” adlı oyunundaki “Fania” tiplemesi çok severek ve çok öğrenerek çalıştığım bir roldür. İlginize çok teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Sevgilerimle.