Close

ZEYNEP BUGAY: BAHAR

Günlerin uzamasından, kısa ve şiddetli yağmurların sık sık yağmasından, toprağın yeşerip, esneyerek yeniye kabarmasından, ağaçların pıtrak pıtrak çiçek açmasından, kedilerin Mart aşkına gelip çiftleşme nağraları atmalarından, kazakların sadece akşamüstleri giyilmesinden, bisikletlerin ve motosikletlerin sayısının artmasından, daha erken uyanma ve daha geç uyuma isteğinden, daha çok sokakta olma dürtüsünden, leyleklerin gelmeye başlamalarından, balkonlara ve sokaklara taşan neşeli sofralardan, gülüşlerin daha sık duyulmasından, dondurmanın yenilmeye, limonatanın içilmeye başlamış olmasından, tatil planlarının çok sık dile getirilmesinden ötürü baharın gelmiş olduğunu anlarız…

Kış bitmiştir, doğa kılığını kıyafetini solgun, koyu veya nötr renklerden vazgeçerek parlak, canlı, neşeli, cilveli olanlara doğru kaydırır. Bu bir uyanış, bir yeniden başlama çağrısıdır. Kışla birlikte kalın kaftanlar altına saklanmış, yavaşlamış hatta hantallaşmış, unutulmuş hayatın her anının ne denli kıymetli olduğunun ve istek, arzu ve tasarıların “Bir gün yaparım, ederim”lerle ötelenmemesi gerektiğinin vurgusudur. Çünkü belki de bu yaşanacak olan son “bahar”dır ve yenilenmeye direnmek, eskiye tutunmak, zamanı kederle heba etmek hayatın değişim dönüşüm çağrısına yapılacak en büyük hıyanettir.

Bahar, her yaştan canlı için karanın, kışın, yokluğun, isteksizliğin, acının, keşke’lerin kısaca kişisel zamanımızın ve tarihçemizin sıfırlanması demektir. Yaşanmış olan her ne olursa olsun, onlar artık deneyim alanında kalmış, yarattığı duygular da fırtınalardan veya zirvelerden arınıp daha makul seviyelerde seyreden ama kesinlikle umutlu, vaatkar bir hal almıştır. Bu bir tür sil baştandır. Yapılmış olan kilometrenin görmüş geçirmişliği cepte, ödenmiş bedeller karma darma hanesindeyken bilinçli bir şekilde, daha iyisine doğru tekrar yapılanma imkanıdır.

Bahara direnmek değişime direnmekken, çok hayıflandığımız geçmişi neden bırakmak, unutmak istemediğimizi de samimiyetle sorgulamalıyız. Yeni yürümeyi öğrenen bebeklerin defalarca sendeleyip, çok kereler canlarını yakacak şekillerde düşmelerine rağmen inatla ayağa kalkıp, tekrar yürüdüklerini akılda tutarak, yaşımızı sıfırlayan bahara yaşadıklarımızı da sıfırlama ve bizlere tekrar ayağa kalmak için bebeklerdeki neşeli, inatçı azmi verme iznini tanımalıyız.

Bahar hürriyettir. Yediğimize içtiğimize, başımızda sıcak bir çatı olduğuna, anamızın babamızın, çocuklarımızın veya sevdiklerimizin hayatta ve sağlıklı olduklarına, arzu ettiğimiz şeylere erişebildiğimize, borcumuzun harcımızın olmamasına şükreden bizler, hür olduğumuz için müteşekkir olmayı maalesef ki sıklıkla unuturuz. Hürriyetin yaşamın temel taşı olduğunu bilsek de bu gerçeği hafife alırız. Bahar, içinde olduğumuz bu gafleti unutturacak şekilde doğayı ve hayatı tetikler, bireyleri hürriyetlerini kutlayarak, kıymetini bilerek, hürriyetlerine şükrederek tekrar hayat kurmaya davet eder. Esasen doğada rutin, hayatta da alışılagelmiş diye bir şey yoktur. Tüm bunlar duygu, davranış veya düşünüş alanında bazı kalıplara esir düşmüş olan bizlerin yanılsamalı yorumlarıdır.

Bireysel tarihimizi kutlanmaya değer kılacak olan unsurlar öz varlığımız, hürriyetimiz ve bize bahşedilmiş olan dünyevi zamanımızdır. Bahar bu hazine yatağını deşerek, bireye kıymet ölçütlerini sorgulamasını, esas olanı hatırlamasını ve hakikate cesaretle uyanmasını söyler. Azımız bu çağrıyı duyarız, çoğumuz ise Koç burcu olan savaşçı ve cesur baharı es geçip, eski değer ve alışkanlıklarımızla çelişmeyen diğer üç mevsime göz kırparız. Oysaki yaşam cesur ve uyanık olmayı emreder, Samsara döngüsünden çıkabilmenin yolu budur… Bireysel uyanışımız ve mevsimsel baharımız hepimize kutlu olsun…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top