Close

Zeynep Bugay: Hoşça kal (Bölüm 1)

Tüm gün boyunca danışanları gelip gidecekti. Evrensel enerjiyi kullanarak şifa veriyordu. Çalışırken tam olarak ne yaptığını, birilerini nasıl iyileştirebildiğini veya hayatlarını neye dayanarak değiştirebildiğini soranlara ise soyut dünya yasalarının somut dünyayı nasıl da matematiksel bir düzlemde ve kesin sonuçlarla etkilediğini okulda ona öğretildiği gibi bilimsel bir dille, fizik yasaları dahilinde izah etmek yerine basit bir betimlemeyle anlatmayı tercih ediyordu. “Orada bir yerde, sizlerin girmeyi unuttuğunuz veya uğramaya üşendiğiniz bir kütüphane var. Yaratılıştan itibaren her şeyin içinde kayıtlı olduğu aydınlık, devasa, sessiz ama bilge bir kütüphane… Ben sadece o kütüphane görevlilerine yaka kartımı göstererek sizin o an ihtiyaç duyduğunuz kitabı veya kitapları ilgili raflardan toplayıp, ayağınıza getiriyorum. Size onları okuyorum ve ruhunuz gerekene doydukça, iyileşiyorsunuz ve hayatınız değişiyor” diyordu.

Kimisi bu izahatı içselleştiriyor ve verilen emeğe büyük saygı duyuyordu, kimisiyse aldığı yardımın hakkının salt parayla ödenir bir şey olduğuna inanarak manevi borcunu hiçe sayıp, ona karşı kalplerini karartıyor ve şayet iddia ettiği üzere o kütüphaneye girip çıkabiliyorsa, onun hayatının neden değişip dönüşemediğini sorguluyordu. Bununla da kalmayıp bu hususta etrafta ileri geri konuşuyorlardı…

Kimin hayatının ne zaman kritik bir eşiğe ulaşıp değişip, dönüşeceğini Yaradan’dan başka kimse bilemezdi. Ne de olsa herkesin bir karma dharma dengesi vardı ve kimilerinin geçmişten getirdiği yükler, yaratılışları ve tercihleri bu süreçleri doğrudan etkiliyordu. Genç kız tüm bu detaylarla birlikte yapıyor olduğu işin nankör tarafını da çok iyi bildiği ve zaman zaman arkasından konuşulan tatsız şeylerle, yüzüne karşı yapılan pek çok küstahlığı kâh cesaretle kâh kırılarak göğüslemek ve çalışmaya devam etmek zorundaydı. Her şeyden önce yapıyor olduğu işe kalpten inanıyor ve dolayısıyla yürümesi gereken yolun bu olduğunu da içsel olarak biliyordu. Çok varlıklı olan ailesinden geçimini sağlamak adına bir destek istemeyecek kadar da onurluydu. Zaten ailesi de kızlarının onaylamadıkları, her türlü olumsuz işe bulaşmış erkek arkadaşı yüzünden asla ona bir yardımda bulunma hevesi içinde değildiler. Ne de olsa kızlarına maddeten yardım etmek demek o adamı da beslemek demekti ve adamın varlığıyla manen yeterince yaralanmış olan aile de bunu yapmayı asla istemiyordu…

Kız ekmeğini en ufak bir hata yapmaksızın kazanabilmek için Rusya’daki okulda ona öğretilen her türlü dersi satırı satırına çalışıp, hatmediyor ve sürekli daha fazla bilgi edinmek, mümkün olan en donanımlı hale gelebilmek için seanslarından arta kalan zamanlarında aralıksız tekrar yapıyor ve ek kaynakları okuyordu. Sorular çıkartıyor, öğretmenine tercümanı vasıtasıyla bunları iletiyor, aldığı yanıtları da bilgi dağarcığına ekliyordu. Denilebilirdi ki onunkisi bitmek bilmeyen, çileli bir öğrenme yolculuğuydu…

Erkek arkadaşı hapisten yeni çıkmıştı. Adamın olumsuz geçmişine rağmen kızın onu inatla sevmesi ve onunla birlikte olmayı seçmesi, ailesine ve çevresine düşündürtmüş olduğunun aksine, onun yapmayı seçtiği olumsuz işleri onayladığı anlamına gelmiyordu. Ancak bunu etrafına anlatamıyordu ve sıklıkla nasıl böyle bir insanla birlikte olmayı tercih edebildiği yönünde yoğun eleştirilere maruz kalıyordu. Öyle ya inanışa göre sen bir arkadaş şeçerdin ve o arkadaşının olumlu ya da olumsuz namını da iste ya da isteme hiç kaçarın olmaksızın üzerine giyerdin…

Kız, erkek arkadaşının tasvip edilmez gayri hukuki kimliğini başta ailesinin gözünde sonra arkadaş ve danışan çevresinde kabul edilir kılmaya çalışmıyordu. Bunun gereksiz bir çaba olacağının farkındaydı. Dahası o, onu olduğu gibi de kabul etmişti. Tek yapmaya gayret ettiği şey onu benzeri yanlış yollara sapmaktan alı koymaktı. Bu hususta ne kadar başarılı olabileceğini, o istemeksizin onun hayatında nasıl bir değişikliğe gidilebileceğini de bilmiyordu zira birisi gerçekten değişmeyi istemeksizin Dünya yıkılsa her şey onun için yine de aynı kalırdı…

Bir süredir aynı evi paylaşıyorlardı. Üç İran kedileri ve zevkli döşedikleri iki küçük odalı, minnacık arka bahçeli Bebek’teki kiralık evlerinde aylık kirayı denkleştirebilmek, mutfak masraflarını çıkartmak, kedilerine bakabilmek ve arada sırada gezebilmek için ikisi de çalışmak zorundaydı. Kız şifa seanslarının yanı sıra bildiği Fransızca ve İngilizce sayesinde çeviri de yapıyordu. Çok darda kaldıklarında kızın yüzüklerini, kolyelerini sattıkları da olmuştu. Yeter ki kursaklarına haram girmesindi, o sebeple kız giden takı tukuya üzülmüyordu…

Ancak genç adama ne iş yaptığını sorduğunda net bir yanıt alamıyor oluşuna çok üzülüyor, bu bilinmezlikten ötürü de çok kaygı duyuyordu. Kötü bir şeylere bulaşmış olsa eline bir anda çok yüksek miktarlarda para geçeceğini ve onun da böylesi bir parayı kendisinden saklama gereği duymayacak kadar tedbirsiz oluşundan ötürü onu suçüstü yakalayabileceğini düşünüp, kendisini rahatlatmaya çalışıyordu. Yine de ona ısrarla neyle meşgul olduğunu, eve nasıl para getirebildiğini sorduğunda “Vücut geliştirme ve cinsel güç artırıcı haplardan üretmek için birileriyle görüşüyorum işte” gibi anlamsız, kaçak göçek yanıtlara tamah etmek zorunda kalıyordu. “Şimdi de merdiven altı hap üretimiyle birilerinin sağlığını tehlikeye atıp, bundan ötürü mü hapse gireceksin?” diye tepki gösterdiğinde ise “Ben ne yaptığımı biliyorum, sen bana karışma”dan daha fazla bir şey elde edemiyordu.

Genç adam sabah erken evden çıkıyor, geç vakitlerde geri geliyordu. Eve vardığında usulen beraber yemek yiyorlar ve ardından hemen bilgisayarının başına oturup, saatlerce kalkmıyordu. Kız ona bir şeyler anlatmaya veya gün içinde olanları paylaşmaya çalıştığında ise “Breaking Bad” dizisinden kafasını kaldırmıyor, kulak verip onu dinleme zahmetine girmiyordu. Kızın yaptığı işten ötürü gözlem yeteneği oldukça gelişmişti ve Allah vergisi olarak da hissiyatı yüksekti. Arkadaşlarına “Bu adam bir şeyler çeviriyor ve bana yalan söylüyor, ne yaptığını tam olarak bilmiyorum ama garip bir şekilde iç sesim bana onun çoktan tatsız bir şeylere bulaştığını söylüyor. Kendisine sorsam da bana gerçeği asla itiraf etmeyeceği için hakikati ancak başına bir şey geldiğinde öğrenirim” diyordu. Diyordu demesine de bütün bu dile getirdikleri kızın ne iç sıkıntısını hafifletiyor ne de etrafın onun arkasından gülüp konuşmasına engel olmuyordu. İşin gerçeği bu adamla ilişkisini yaşarken veya kendi içerisinde bu ilişkinin gidişatını sorgularken ya da ilişkisine dair duyumsadığı kaygı ve korkularını çevresine aktarıp, teselli değilse de anlayış ararken tamamen yalnızdı…

(Devam Edecek)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Leave a comment
scroll to top